Saturday, September 23, 2023

Eyüp Sultan Camii Kitabesi

 





Zehî münkâd-ı emr-i Girdigâr u zıll-i Rabbânî

Ser-firâz-ı cihândârân u asrın şâh-ı devrânı


Menâr-ı nûr-ı şân Sultân Selîm Hân-ı bülend-ikbâl

Bihîn gülbang-ı dâdı eyledi bir cümle âzânı


Güzîn-i husrevân u kıble-i şâhân-ı âmdur

Tırâz-ı milketidir Yesrib u Bathâ-yı Yezdânî


Cihânın nuhbesidir dâr-ı mülk-i saltanatdârı

Ki Eshâb-ı Kirâm’ın oldu hâmuşgâh-ı zîşânî


Husûsâ buk‘a-i dilcû ve mensûb-i Ebî-Eyyûb

Darîh-i Hâlid bin Zeyd-i Ensârî-i nûrânî


Odur râyet-keş-i gazv u alemdâr-ı Resûlullâh

Anın dârında şâhenşâh-ı kevneyn oldu mihmânı


Anunçün beyt-i pâki oldu berter arş-ı a‘lâdan

Hümâyûn meşhedi de öyledir derk et bu tarz ânı


O medfendir tecellîgâh-ı envâr-ı füyûz u sırr

O bâb-ı türbenin aktâbdır bî-şübhe derbânı


Çü etdi feth Kostantîniyye’yi Sultân Muhammed Hân

Sekiz yüzle dahî elli yedinin sâl u ezmânı


O dem kabr-i Ebî-Eyyûb’u kıldı Akşemseddîn

Kerâmetle bu yerde gün gibi ızhâr u rahşânî


Güzâr-ı şeş sinîn-i fethden ol fâtih-i belde

Mezârı nezdine olmuş zehî bu câmi‘i bânî


Mürûr-ı vakt ile ammâ olub vehn-i kavî tarî

Bu demde kıldı niyyet indirâsa çâr-ı erkânı


Sütûnunda kalmayıp yârâ-yı bâlâ-gîr

Rükû‘a kubbesi meyl etdi buldu za‘f her yanı


Olub saff-ı ser ü sâmânı cümle müşrif-i secde

Tahiyyâta ku‘ûdu eylemişdi kasd-ı haytânı


Şeh-i âlem edip bu câmi‘i hep hedm esâsından

Nihâde eyledi üss-i nevin bünyâd-ı umrânı


Derûn-ı câmi‘ u havlîsini tevsî‘ ile kıldı

Buna sarf hasbeten-lillâh emvâl-i ferzânî


İlâhî defter-i a‘mâlini o şâh-ı devrânın

Kılıp lebrîz-i ecr et nusr ile mesrûr u şâdânî


Kırâ’et eylesin Ârif bu târîhi musallîler

“Selîm Hân yapdı a‘lâ ma‘bed-i Eyyûb Sultân’ı” [m.1800]


Saturday, December 10, 2022

Kâşgarî Dergâhı Bahçesinde 1845 Tarihli Bir Taştaki Enfes Şiir

 



 Lâ ilâhe İllallâh

Bekâ mülküne ey şâhım bu meşhed tahtgâh oldu
Başımda Nakşibendî efseri zerrîn külâh oldu

Ey Şâhım, bu kabir bana, sonsuzluk aleminin taht yeri oldu
Başımda da Nakşibendî tâcı altın bir külah gibi oldu

Vukûf-i kalble iksîre meylim yoğdu âlemde
Tevekkül ile istiğnâ cihânda intibâh oldu

Kalbin sırlarına vakıf olmak yolundan önceden haberim yoktu
Allah’a tevekkül ve cihandan gönlü çevirme bana bir uyanış oldu

Sefer kıldım vatandan hûş-der-dem ile dalmışken
Refîkim Hazret-i Kur’ân delâil-i harc-ı râh oldu

Her nefesimi Allah’ı hatırlayarak alıp vermeye dalmışken yolculuğa çıktım
Bu çıktığım yolculukta arkadaşım ve azığım Hazret-i Kur’ân oldu

Bi-hamdülillâh cihânda pâdişâhdan minnettim bitti
Gam-ı dünyâ ferâmûş künc-i vahdet cilvegâh oldu

Allah’a çok şükür ki artık padişaha minnet duymaklığım bitti gitti
Dünya sıkıntıları unutuldu, vahdet köşesi görünülen yer oldu

Alıp gönlüm cihândan zikr ile tevhîde meşgûl iken
Yetişdi sırr-ı zikrullâh “nidâ-yı Küll” hitâb oldu

Gönlümü bu dünya düşüncelerinden alıp zikr ile tevhîde meşgul iken
“Küll-i Nefsin zâikatü’l-Mevt” nidâsı hitâb olundu ve zikrullahın sırları yetişti

Sâbıkan attârlar kethüdâsı Hâcı Abdî Ağazâde
Merhûm ve mağfûr Muhammed Tâhir Efendi rûhiçün Fâtiha

Fî 14 Rebîülevvel Sene 1261
[23 Mart 1845]

 

Latinize ve İzah: @emiralidemirel

Friday, December 2, 2022

İznik Surları’ndaki 1300 Yıllık Kitabe








717-741 yılları arasında Roma İmparatoru olan III.Leo ve onun oğlu ve ve halefi olan ve 741-775 yılları arasında imparatorluk yapan V.Konstantin zamanında İznik surları bir tamirat geçirmiş ve İstanbul Kapı’ya yakın bir kulenin şehre bakan iç kısmına bir tamirat kitabesi yeleştirilmiş.

Bu kulenin dikilmesine ve sur tamiratının yapılmasına sebep ise, kitabede de bahsedilen “utandırılan küstah düşman” hadisesi, Emevi Halifesi Hişam bin Abdülmelik zamanında, 727 senesinde Emevî’lerin İznik kuşatmasıdır. Bu kuşatma yaklaşık 40 gün sürmüş, Araplar çeşitli muhasara aletleri de kurup suralara ciddi hasarlar vermiş ama şehri alamayıp dönmüşlerdir. Bu kuşatmada ordu komutanlarından biri de, sonradan nâmı bir çok efsanelere de karışan Abdullah el-Battal yani Seyyid Battal Gazi’dir. İmparator III.Leo, 740 tarihinde günümüzdeki Afyon’da yapılan bir muharebede Emevî ordusunu yenmiş ve Araplar’ın Anadolu’daki ilerleyişleri son bulmuştur. Bu muharebede Battal Gazi de şehit olmuşdur. Antik Nakoliea şehrinde bir tepede bulunan eski bir manastırın yanına defnedildikten yüzyıllar sonra, Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın annesi tarafından keşfedilip üzerine türbe yapılan kabri, Eskişehir’in Seyitgazi ilçesindedir. 

30 Kasım 2022 tarihinde İznik’e yaptığım seyahatte fotoğrafladım ve İngiliz Tarihçi Cyril Mango’nun bu kitabeye yaptığı İngilizce tercümesini Türkçe’ye aktarıyorum:

 

ἔνθα θεεικῇ βοηθείᾳ τὸ τῶν ἐχθρῶν καταισχύνθη θράσος,

ἐκεῖ οἱ φιλώχριστοι ἡμῶν βασιλεῖς Λέων κ(αὶ) Κωνσταντῖνος ἀνε-

καίνησαν πόθῳ τὴν πόλιν Νήκαιαν ἀνεγίρανταις διὰ τῆς τοῦ ἔργου

ἐπιδείξεως νηκητικὸν ἀναστήσανταις πύργον κεντινάρι{σ}-

ων {κεντινάριων}· καὶ μόχθῳ ἐπληρω[φόρη]σεν Ἀρτάυασδος πανεύφ(ημος) πατρίκ(ιος) κοροπαλάτ(ης).

 

“İlahi yardımla küstah düşmanın utandırıldığı yerde, Mesih'i seven imparatorlarımız Leo ve Konstantin, yaptıklarının ve zaferin bir nişanesi olarak şanlı Patrikios ve Curopalates Artabasdos'un emeğiyle tamamlanan bu kuleyi dikerek İznik(Nicaea) şehrini şevkle restore ettiler.”

---



Kitabede şehrin isminin geçtiği yer: NHKAIA (Yunanca) 

Sonradan bu kelime ağızda değişerek İznik kelimesine dönmüştür.




Tuesday, November 29, 2022

Bâkî’nin Muhibbî’ye Tahmîsi

 



1: Sıhhat elbisesi, Allah’ın kullarına giydirdiği en kıymetli kaftandır
2: Beden için o sıhhat elbisesi kadar değetli bir libas yoktur
3: Bedenin kuvveti ve kudreti yerinde ise, o kişinin asıl mutluluğu ve bahtı bundadır (ama kişi farkında değildir)

4: Halk nazarında en büyük ve değerli olarak devlet ve devlet adamları görülür amma
5: Bütün dünya içinde bir sıhhatli nefes gibi değerli bir şey olamaz

 




1: Vahdet ehli (Her şeyin yaratıcısının tek bir Allah olduğu inancını hazmederek hayatlarının her anına tatbik eden Allah adamları), kâinatın en akıllı kimseleridir
2: Dünyadan kesilen kişi, alemin en mümtaz ve müstesna kişisidir
3:Onların sözlerini iyi dinle ki sanki Hazret-i İsâ’nın ölüleri diriltme mucizesi gibi onların sözleri de ölü kalpleri diriltir.

4: Saltanat denilen şey ancak kuru bir cihan hakimiyeti kavgasıdır
5: Dünyada asıl saadet ise bu vahdet ehlinden olabilmektir. Ancak o zaman asıl huzur yakalabilir.


1: Hakk’a kulluk en sonda gideceğin sonsuzluk aleminde sana en iyi yoldaştır
2: Canın ve bedeninın sıhhati en sonunda senden uzaklaşacaktır
3: Fânîlik yıkıcı bir rüzgar gibi en sonunda her şeyi harab edecektir

4: Nefsin istekleri peşinden koşmayı bırak zira en sonunda hepsi yok olacaktır
5: Sonsuz bir dost ve saadet ister isen, Hakk’a kulluk gibisi yoktur

 


1: Dünyada çok uzun yaşayıp bu cihanı bin yıl gözlesen
2: İyi ve kötü binlerce hadiseye şahit olacak kadar yaşasan
3: Her taraftın dünya malı sayısız ve hesapsızca sana aksa gelse

4: Kumların sayısı kadar yıllarca yaşasan
5: En sonunda bunların hepsi sana ancak bir saat gibi gelecektir

 


1: Sonsuzluk aleminde asayiş bulup rıza-yıHakk’a ve Cennet’e vâsıl olmak istersen
2: Dünya sevgisini kalbinden çıkarmak gibi doğru yol olamaz
3: Bu dünyadan uzlet edenler asıl şâd olanlardır, Bâkî de kendi haline üzülmekte

4: Ey Muhibbî, eğer huzur bulmak istersen
5: Uzlet köşesine çekilerek malayaniden kesilmek gibi yüksek bir makam yoktur

Friday, November 4, 2022

Mir’ât-ı Kâinât Kitâbı’nın Giriş Cümlesi

400 sene evvel yazılmış olan Mir’ât-ı Kâinât kitâbının şu giriş cümlesi, pek çok me’ânî-yi müfîdeyi, hâme-i Nişâncızâde’nin güzel bir eseri olarak şöyle beyân etmekte:

 



 

Bismillâhirrahmânirrahîm

Hamd-i bî-hadd ü intihâ
ve şükr-i lâ-yuʿad ve lâ-yuhsâ
Hazret-i Hudâ-yı bî-hemtâ
celle şânuhû ve teʿâlâ
ve ʿamme ihsânehû ve tevâlâ

Cenâb-ı aʿlâsına ki, Nevʿ-i insânı;

nutk u beyân ve fazl u irfânla mümtâz
ve ibrâz-ı râz-ı hakîkat ü mecâz

içün

âyet-i inâyet-gâyet-i “Ve-lekad kerremnâ benî-Âdeme” fehvâsınca cümle âlem beyninde esnâf-ı eltâf ile mahsûs-i ser-efrâz eyledi.

-----

Hadsiz ve sonsuz Hamdler
Ve adedsiz ve sayısız şükürler
Eşi benzeri olmayan Hazret-i Allah’ın ki,
Şanı ve ulviyeti pek yücedir
ve ihsan ve iyiliklerini her tarafa yaymıştır

Yüce zâtına olsun ki, İnsân türünü;

Konuşma-açıklama kabiliyeti ve fazilet ve marifet kazanma becerisi ile mümtaz kıldı
ve hakkın ve hak gibi görünüp hakikatte batıl olan nesnelerin farkını gösterebilmesi

İçin

Şu mübarek ayet-i kerimenin delalet ettiği mana ile: “Biz Ademoğlunu değerli kıldık. (İsra-70)”, çeşitli taltiflerle ona mahsus bir makam vererek onun başını kaldırdı (ona değer verdi, onu yüceltti)


Monday, May 16, 2022

Allâh’a Visâlin 7 Basamağı (Rûhu’l-Beyân’dan)

 







İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri (v.1725, Bursa)’nin Rûhu’l-Beyân adlı Arabî tefsîrinin 1.Cild 14. Sayfasında, “El-hamdu lillâhi rabbil âlemîn” ayetini tefsîr ederken diyor ki:

 

Huccetü’l-İslâm İmâm Gazzâlî, “Minhâcü’l-âbidîn” adlı eserinde bu meseleyi şöyle anlatır:

 

“HAMD VE ŞÜKR”, sâlikin (Allâh yolcusunun) maksadına ulaşmak üzere geçmesi gerekli yedi basamaktan sonuncusudur. Kulu ibâdet yolunda harekete geçiren ilk şey, semâvî bir îkâz ve ilâhî bir yardımdır. Nitekim Cenâb-ı Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadîsi ile buna işâret etmektedir:

“Kulun kalbine bir nûr gelince kalb açılır ve genişler.” Sordular: “Ya Rasûlallah bunun bilinmesini sağlayacak bir alâmeti var mı?” Efendimiz buyurdu: “Aldanma yurdu olan dünyâdan uzaklaşıp, ebediyet yurdu olan âhırete yönelmek ve ölüm gelmeden hazırlıklı olmak bunun işâretidir.”

Böyle bir kulun aklına ilk gelen şey, bu kadar çok nimetin, bir sâhibinin olduğu düşüncesidir ve kendi kendine der ki: “Bu kadar nimet veren, benden şükür ve hizmet ister. Ben ondan gâfil olacak olursam, belki de nimetini elimden alır ve beni cezâlandırır. Bana mu’cizelerle peygamber gönderdi ve kendisinin her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, tâ’ate sevap, günaha cezâ veren bir tanrı olduğunu haber verdi. Emir ve nehiylerini bildirdi.” İnsan bu sûretle nefsinde bir korku ve endişeye kapılır ve sanata / nimetlere bakıp, Sanatkâr’a vâsıl olmaktan başka, kendi içinde yaşadığı bu halden çıkış yolu bulamaz. Böylece yüce sıfatlarla bezenmiş bir Rabbin varlığına yakîn hâsıl eder. Bu hal daha yolun başında sâliki karşılayan, (1)- “İLİM VE MA’RİFET” basamağıdır. Sâlik ilk basamağı basîretle kat’etmek için âhırete çağıran ulemayı araştırır ve onlardan öğrenir. Bu sâyede Rabbının varlığına yakîn hâsıl edince ma’rifet onu hizmete soyunmaya teşvik eder. Önce zâhirî ve bâtınî farzlardan kendisine gerekli olanları öğrenir ve ibâdete yönelir. Bir de bakar ki pek çok insan gibi kendisi de günahkârdır. Hemen kendi kendine şöyle der: “Ben nasıl tâ’ate yönelebilirim ki, günahlarda ısrar ederek, ma’sıyete boyanmış biriyim. Önce sıkı bir tevbe etmem ve günah kirlerinden temizlenmem gerekir ki bu sûretle hizmete lâyık olabileyim.” İşte bu safhada onu karşılayan (2)- “TEVBE” basamağıdır. Şartlarına ve esasına uygun bir tevbe gerçekleştirerek sülûk yoluna giren sâlik de bâzı engeller ile karşılaşır. Bunlar onu ibâdetten alıkoyabilir. Bu engeller umumiyetle dört ana maddede toplanır: “Dünyâ, halk, şeytan ve nefs.” Sâlik, bunlardan geçmek için dört şeye sarılmalıdır:

(3)-

“DÜNYADAN TECRİD”
• “HALKTAN TEFERRÜD”
• “ŞEYTANLA MUHAREBE”
• “NEFSLE MUHAREBE”

 

Bunlar içinde en zoru da nefs ile savaştır; çünkü o içimizdedir. Şeytan gibi onu bir çırpıda kahredip kurtulmak mümkün değildir. O, insanın bineği ve âletidir. Ayrıca nefsin ibâdete yönelmeye rızâsı ve arzusu da yoktur. Çünkü hayra zıt bir fıtratta ve hevâya uygun bir hilkattedir. Nitekim şâir demiştir ki:

نمى تازد اين نفس سركش جنان
 
كه عقلش تواندكرفتن عنان

كه بانفس وشيطان برآيد بزور
 
مصاف بلنكان نيايد زمور

---

Bu serkeş nefs öyle süratle koşar ki,
Akıl onun dizginini tutmaya güç yetiremez.

Kimse nefs ve şeytanla kolayca başa çıkamaz,
Karıncaların kaplanın hücûmuna ne tesiri olabilir?

 

Nefsi itaat altına alabilmek için, onu “takvâ” gemiyle dizginlemelidir. Takvâ ile dizginlenen nefsi, sahibi iyi hizmetlerde kullanır ve fesâd mahallinden korur. Bu engeli de aşan sâlik kendisine karşı çıkan ve onu ibâdete yönelmekden alıkoyan başka bir takım engeller görür. Dikkatle bakınca bunların da dört sebebi olduğunun farkına varır:

1. Nefsin peşi sıra koştuğu ve mecburi olan rızık

2. Korku veya ümit veren, istenen veya istenmeyen, kendisinin fesâdına mı, hayrına mı olduğunu bilemediği; ardı arkası kesilmeyen başa gelen riskli işler

3. Her taraftan kendisini saran sıkıntı ve zorluklar; husûsiyle de halka muhalefetin, şeytan ile muhârebenin ve nefs ile mücâdelenin zorlukları

4. Başa gelen muhtelif kazâ ve belâlar

 

Sâlikin bu makamda karşılaştığı zorluklardan kurtulması için şu dört şeye ihtiyacı vardır:

(4)-

“RIZIK İÇİN TEVEKKÜL”

“RİSKLİ İŞLER İÇİN TEFVÎZ / ALLAHA HAVALE”

“NEFSE MUHALEFET YOLUNDAKİ SIKINTILAR İÇİN SABIR”

“TAKDÎRE RIZ”

 

Sâlik bunları da aşınca, bir de bakar ki nefsi, hayra karşı gereği gibi alaka duymamakta ve tembellik göstermektedir. Çünkü nefs, gaflet ve gevşekliğe meyyâl, isrâf ve fuzûliyâta düşkündür. Bu durumda sâlik nefsini tâ’ate yöneltmek için bir sevk ediciye ve günahdan alıkoymak için de bir mücbir kuvvete ihtiyaç duyar. Onlar da (5)- “HAVF VE REC”; korku ve ümittir. Recâ iyi amellere va’d olunan sevaplar hakkında olur; havf da cezâyı gerektiren amellere âit ilâhî tehditlerden kaynaklanır. Korku ve ümitle bunu atlatan kimse artık kendisini ibâdetten uzaklaştıran bir sebeble karşılaşmadığı ve içinde ibâdete yönlendiren bir ses de daîmâ bulunduğu için şevkle tâ’ate sarılır. Bundan sonra yine kendi kendine mücâhedeye devam eder. Bir de bakar ki, iki âfetle karşı karşıyadır. Onlar da, “riyâ (gösteriş) ve ucb” (ibadetini beğenme) duygusudur. Bazen ibâdeti ile insanlara gösteriş yapar, bâzan da bu ibâdeti büyük görerek nefsine pay çıkarır. Bunu geçmek için de (6)- “İHLAS/SADECE ALLAH İÇİN AMEL” ve “NİMETLERİ HATIRLAMAYA/ALLAHIN VERDİĞİ İMKANLAR OLMASA BİR HİÇ OLACAĞINI HATIRLAMAYA” ihtiyaç vardır. Kişi Allah’ın yardım ve desteği ile bu yokuşu da geçince gereği gibi ibâdet etme hâssası hâsıl olur. Fakat yine de kendisini Hakk’ın inâyet ve desteklerinden oluşan nimetlerine müstağrak olarak görür, şükürden gâfil olmaktan, küfrân-ı nimete düşerek hâlis kullara âit mertebeden geri kalmaktan korkar.

Bu basamaktan sonra artık onu en son olarak karşılayan (7)- “HAMD VE ŞÜKÜR” basamağıdır. Hamd ve şükür çoğaltılarak bu basamak aşılabilir. Bunu aşan sâlik, arzu ve isteğine nâil olmuştur. Artık ömrünün kalan kısmında bu güzel hâl ile dünyâda şahsen, âhırette kalben nimetlenir durur ve günbe-gün ikramlanır. Dünyâ ona çirkin gelir. Mele-i A’lâ’ya olan aşkı artar. Bir de bakar ki, âlemlerin Rabbinın elçisi karşısındadır. Ve onu Rabbi katından rızâ ile müjdelemektedir. Onu güzellikle ve kâmil bir insan olarak bu fânî dünyâdan ilâhî huzûra naklederler. Onun makamı cennet bahçeleridir. O, bu nimetleri kendi âciz nefsi için büyük bir nimet ve mülk olarak görür. Şeyh Sa’dî (kuddise sirruhu) der ki:

عروسى يود نوبت ما تمت
 كرت نيك روزى بودخاتمت

---

Senin mâtemin; yâni ölümün, düğün gecen olur,
Eğer sonun iyi ve hüsn-i hâtime ise.

 

Hüsrev de vefatı sırasında şunları söylemişti:

زدنيا ميرود خسر وبزيرلب همى كويد
 دلم بكرفت ازغربت تمناى وطن دارم

---

Pâdişah dünyâdan gider, dudaklarından şunlar dökülür:
Gönlüm gurbetten asıl vatanıma doğru gitmeyi arzuluyor.










Eyüp Sultan Camii Kitabesi

  Zehî münkâd-ı emr-i Girdigâr u zıll-i Rabbânî Ser-firâz-ı cihândârân u asrın şâh-ı devrânı Menâr-ı nûr-ı şân Sultân Selîm Hân-ı bülend-ikb...